Gayri Resmi Yakın Tarih Ansiklopedisi, Mustafa Kemalʼin Çanakkale Savaşı’ndaki rolü hakkında diyor ki:
“M. Kemal sadece o harplerde bulunmuş bir yarbaydı… M. Kemal’in tümeni yedeğin yedeği idi… M. Kemal kara harplerinde geri planda vazife yaptı.”[1]
“M. Kemal Paşa, Çanakkaleʼde göğsünü düşmana siper etmiş 1887 subaydan sadece birisidir… İstiklal Harbi’nde bile vatanı kurtardığı söylenemez.”[2]
Doğrular:
1) GRYT Ansiklopedisiʼnin “sadece bir yarbay”, “yedeğini yedeği”, “geri planda vazifeli”, “1887 subaydan sadece biri” diyerek önemsizleştirmeye çalıştığı Mustafa Kemal hakkında birkaç bilgi:
a. Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915ʼte Arıburnu[3], 9 Ağustos 1915ʼte 1.
Anafartalar[4], 10 Ağustos 1915ʼte Conkbayırı[5], 21-22 Ağustos 1915ʼte 2. Anafartalar Zaferleriʼni kazanır.[6]
b. Mustafa Kemal, savaşa yarbay olarak katılmasından 5 hafta sonra, 1 Haziran 1915’te albaylığa yükselir.[7]
c. Mustafa Kemal, 30 Nisan 1915ʼte Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası[8], 17 Mayıs 1915ʼte Muharebe Altın Liyakat Madalyası[9], 15 Temmuz 1915ʼte Harp Madalyası[10], 1 Eylül 1915ʼte Muharebe
Gümüş Liyakat Madalyası alır.[11]
d. Mustafa Kemal, 8 Ağustos 1915ʼte Anafartalar Grup Komutanlığına getirilir.[12] Bu görevi, Çanakkaleʼden ayrıldığı 10 Aralık 1915 tarihine kadar sürer.[13]
Mustafa Kemal’in, Anafartalar Grup Komutanı olarak emri altında 3 kolordu
(2., 16. ve 15. kolordular) toplanır. Eylül 1915ʼte emri altında 1.819 subay, 102.214 er olduğu görülüyor.[14]
Bu, ordu komutanlığı niteliğinde bir komutanlıktır. Çanakkale Savaşı’nda, Ordu Komutanı Liman von Sanders dışında hiçbir komutan, bu kadar uzun zaman, bu kadar çok birliğe ve bu kadar geniş bir alana komuta etmez.[15]
e. GRYT Ansiklopedisiʼnin “sadece bir yarbay”, “yedeğini yedeği”, “geri planda vazifeli”, “1887 subaydan sadece biri” diyerek önemsizleştirmeye çalıştığı Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rolü hakkında İngiliz Resmi Tarihi şunları yazıyor:
“Gazi Hazretlerinin Çanakkale’de, Çanakkale Muharebelerinde göstermiş olduğu çok yüksek sevk ve idare, fedakârlık ve feragat her türlü övgünün üstündedir. Ve bu hususta ne söylense azdır. Başlangıçta Beşinci Ordu Komutanı Liman Von Sanders Paşa, Gazi Hazretlerinden olağanüstü yardım görmüştür. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Gelibolu Yarımadasında bir piyade tümeninin başında, harbin sevk ve idaresi yönünden çok dikkati çeken ve açık bir deha örneği vermiştir.
25 Nisan’da Mustafa Kemal, Arıburnu çevresindeki durumu derhal kavramış olmakla, İngilizlerin Anzak Kolordusunun çıkarıldığı ilk günde hedefine yetişememesini ve mağlubiyetini sağlamıştı. Bu önemli bir sebep olarak İngiliz kuvvetlerinin kıyıda saplanıp kalmaları sonucunu doğurmuştur. İngilizlerin hakim noktaları elde edemeyerek dar kıyıda sıkışıp kalmaları ve 9 Ağustos’ta diğer bir İngiliz Kolordusunun yani Dokuzuncu İngiliz Kolordusunun iflas ve hezimetinin de başlıca sebebi gene Gazi Mustafa Kemal’den başkası
değildi.
Mustafa Kemal Paşa, o tarihte birden bire Kuzey Bölgesi Komutanlığı kendisine verildiği halde, derhal yaptığı sert ve şiddetli bir hareketle, İngilizlerin Dokuzuncu Kolordusunun karaya çıktıktan sonra gecikmiş hareketini hem durdurmuş, hem de bu yeni İngiliz Kolordusunu hezimete uğratmıştı. Gelibolu Yarımadasında Gazi Hazretlerinin
başarısı yalnız bu değildir.
Dokuzuncu İngiliz Kolordusunun ileri hareketini durdurup, orduyu hezimete uğrattıktan sonra -yirmidört saat sonra- Gazi başka bir cephede Türk Ordusuna parlak bir zafer daha sağlamıştır. Adı geçen bizzat yaptığı keşif sonunda Conk Bayırı’nda İngilizlere karşı parlak bir
karşı taarruz yapmıştır. İşte bu taarruzda kazanılan zafer sonunda Türkler Çanakkale Boğazına hakim olan Sarı Bayır sırtına yerleşmişler ve kesin olarak orada tutunmuşlardır. Bir daha İngilizler bu hakim yeri ele geçirememiş ve Türklerle savaşamamıştır. Bu suretle Gazi
Hazretleri, Çanakkale Savaşlarının kaderinde tek tayin edici rolü oynamış, Çanakkale’nin kaderini tayin etmiştir.
Bir tümen komutanının tek başına cephenin üç ayrı yerinde yaptığı
ayrı, ayrı hareketlerle Çanakkale Savaşlarının kaderi Türkler lehine
değişmiştir. Bu suretle komutan askerlerine büyük bir zafer kazandırmakla kalmamış tarihte çok ender rastlanabilen azim ve kararlılıkla birlikte komuta etmek sanat ve yeteneğini de göstermiştir.
Mustafa Kemal, o tarihte bir tümen komutanı olarak olağanüstü
yetenekleri ve dehasıyla durumu kavrayarak yaptırdığı hareketlerle
yalnız büyük bir muharebenin mecrasını ve kaderini değiştirmekle kalmamış savaşın sonuda ve hatta İmparatorluğun kaderini de değiştirmiştir. Kısaca Gelibolu Muharebeleri bütünüyle Gazi Mustafa
Kemal’in üstün deha ve zekasıyla etkili olduğu bir tarihi anlatır.
Çanakkale Muharebelerinde İngilizlerin bu kadar büyük kuvvetlerle sağlamak istedikleri esas amaçları ve emelleri de bu suretle gerçekleşmemiş ve tamamı suya düşmüştür.”[16]
İngilizler, Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rolünü böyle anlatıyor, bir de GRYT Ansiklopedisiʼnin anlattıklarına bakın. Arada dağlar kadar fark var!
2) GRYT Ansiklopedisi, “M. Kemal sadece o harplerde bulunmuş bir yarbaydı” diyor.
Ansiklopedi, sanki Mustafa Kemal tüm savaş boyunca yarbaymış gibi konuşuyor. Oysa -az önce de değinildiği gibi- Mustafa Kemal, savaşa yarbay olarak katılmasından 5 hafta sonra, 1 Haziran 1915’te albaylığa yükselir.
3) GRYT Ansiklopedisi, “M. Kemal’in tümeni yedeğin yedeği idi” diyor.
Evet, Mustafa Kemal’in 19. Tümen’i, 23 Mart 1915’te “ihtiyat tümen” (yedek tümen) olarak görevlendirilir.[17]
Ama Ansiklopedinin bahsetmediği şey, 19. Tümen’e 23 Mart 1915ʼte verilen ihtiyatlık görevi, sadece 1 ay sürer ve düşmanın 25 Nisanʼda karaya yaptığı çıkarmada savaşa katılmasıyla sona erer.
4) GRYT Ansiklopedisi, Mustafa Kemal için, “İstiklal Harbi’nde bile vatanı kurtardığı söylenemez” diyor.
Mustafa Kemal’in İstiklal Harbiʼnde vatanı kurtardığı söylenemezse, ne söylenirmiş?
Ansiklopedinin amacı Mustafa Kemal’i önemsizleştirmek olduğu için saçmalamaktan çekinmemiş.
Birkaç tanığın yazdığını verelim:
Suphi Nuri İleri, 24 Kasım 1924:
“Öyle fecî ve mazlum bir zamânda, mağlûbiyet ve felâket günlerinde, milletin; pâdişâh ve halîfesinden hıyânet gördüğü târihî bir devirde herkesin ağzında ve kalbinde bir tek kelime belirmeye başlamıştı: ‘Eğer Mustafa Kemal Paşa ister ise bu memleketi kurtarır…’ Türkiye’yi ve Türkleri kurtaracak olan yalnız Mustafa Kemal Paşa idi ve kurtardı.”[18]
Mehmet Asım Us, 16 Ekim 1927:
“Mücâhede-i Milliye hareketi tamamen Gazi’nin eseridir.”[19]
Ali Suat Ürgüplü:
“Mustafa Kemâl Paşa Samsun’a çıktıktan sonra, sağda solda birbirinden bağımsız dağınık halde faâliyet gösteren mahallî direniş hareketlerini birleştirip Yunan istilâsıyla Müttefik işgâline karşı teşkîlâtlandırarak tek bir millî mücâdele hareketine dönüştürmeye koyulur.”[20]
Saruhan Mebusu (isim belirtilmemiş), 2 Ekim 1922:
“Doğu ayağa kalkıyor. Yeniden doğmakta olan genç, yeni Türkiye’nin zaferi, özgürlük ve barış bayrağını taşıyor. Onu hiçbir kuvvet alt edemez. Buna biz kendimiz, bizim genç ordumuz tanıktır. Ordumuz, Büyük Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın idaresinde, İngilizlerin, Amerikalıların ve öteki emperyalistlerin tepeden tırnağa kadar silahlandırdıkları Yunan ordusunu bozguna uğrattı.”[21]
“Gazi Paşa ile bir ihtiyar arasında Afyon İstasyonu’nda şu muhâvere (konuşma) cereyân etmiştir:
-Nasılsınız, iyi misiniz baba?
-Çok şükür paşam, sayenizde çok iyi ve rahatız. Yurdumuzu kurtardın, düşmanları kovdun, çıkardın ve hepsinin hadlerini bildirdin. Senden Allah râzı olsun. Artık ölsek de gam yemeyiz.”[22]
Refik Halit Karay, 1938:
“İstiklal ve mucize ülkesine kavuşmanın heyecanıyla, yaşım ilerlemiş olsa da, sevinçten ağlayıp gülerek çocuklar gibi oldum.
Sürekli tekrarladığım söz: Yaşa Atatürk, beni gurbet ellerde bile göğsümü kabartarak yaşatan Atatürk.”[23]
Rauf Orbay, Mustafa Kemal öldükten yıllar sonra Kazım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy’un bulunduğu bir toplantıda şöyle der:
“Hiçbirimiz olmasaydık, Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı, hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık.” demek dürüstlüğünü göstermiştir.”[24]
Kenneth Edwards, 1938:
“Türklerin Avrupa’ya muzaffer bir şekilde dönmesi, 1919’un başında İstanbul’da İngiliz memurları tarafından tutuklanarak Malta’ya sürgün edilmesi planlanan Mustafa Kemal’in liderliği ile vuku bulmuştu.”[25]
Vahidettin, San Remo günlerinde:
“Devletimi kurtarabilecek tek adam Mustafa Kemal’di ve devleti düşmanın zulmünden kurtardı.”[26]
Vahidettin’e atfedilen bu sözlerin yer aldığı hatırat bana şüpheli ve abartılı gelse de, Vahidettincilerin “vatanı kurtardığı
söylenemez” dedikleri Mustafa Kemal için Vahidettin’in “devleti düşmanın zulmünden kurtardı” demesi, Vahidettincileri yalanlaması bakımından önemlidir.
Vahidettin’in kabul ettiği bu gerçeği Vahidettinciler kabul etmiyor.
2. Abdulhamid’in torunu olup, resmi hanedan defterine kayıtlı son Osmanlı şehzadesi olan Ertuğrul Osman Osmanoğlu:
“Ben dahil bütün Türkler, Atatürk’e borçluyuz. Vatanı o kurtardı. Cumhuriyeti kurmakla iyi etti. O gelmeseydi, Allah bilir ne olurdu…Gençler, laikliğe ve vatanın bütünlüğüne sahip çıksınlar. Padişahlık, monarşi, hilafet, şeriat geride kalmıştır. Artık olmaz.”[27]
KAYNAKLAR:
[1] Bünyamin Ateş, Burhan Bozgeyik ve Mustafa Kaplan, Gayri Resmi Yakın Tarih
Ansiklopedisi, 1. Cilt, Risale Yayınları, İstanbul, 1993, sayfa 61, 85, 121.
[2] Bünyamin Ateş, Burhan Bozgeyik ve Mustafa Kaplan, Gayri Resmi Yakın Tarih
Ansiklopedisi, 3. Cilt, Risale Yayınları, İstanbul, 1993, sayfa 115, 116.
[3] Celal Erikan, Komutan Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, Ankara,
1972, sayfa 128-138.
[4] Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk
Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2. baskı, Ankara, 2007, sayfa 57.
[5] Dr. Kemal Arı, Birinci Dünya Savaşı Kronolojisi, Genelkurmay Askeri Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997, sayfa 170.
[6] Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915 – 09 Ocak 1916), V. Cilt, III. Kitap, Genelkurmay Personel Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2012, sayfa 409-421.
[7] Türk İstiklâl Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların
Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı, 2. baskı, Ankara, 1989, sayfa 2.
Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa Kemal’in 5 Mayıs 1915ʼte albaylığa yükseldiğini yazıyor. (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam / Mustafa Kemal, Cilt 1, Remzi Kitabevi, 47. baskı, İstanbul, 2020,
sayfa 224.)
Bu tarih yanlıştır, doğrusu: 1 Haziran 1915’tir. Esat Paşa, albaylığa yükselmesini, 1 gün sonra, 2 Haziran 1915’te, Mustafa Kemal’e,
“rütbenizin miralaylığa (albaylığa) terfi buyurulduğu Harbiye Nezaretinin emr-i
telgrafına atfen Beşinci Ordu Kumandanlığından tebliğ edilmiştir. Tebrik, temad-i muvaffakiyetinize (başarınızın devamına) dua ederim” diyerek bildirir.
Mustafa Kemal, albaylığa yükselmesini aynı gün, 2 Haziran 1915’te “57. Alay Kumandanlığına” onları da takdir eden ve yücelten bir üslupla duyurur. Enver
Paşa da, 3 Haziran 1915ʼte Mustafa Kemal’e gönderdiği bir telgrafla albaylığa yükselmesini kutlar. (Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkaleʼnin Komutanları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2020, sayfa 346, 347.)
Mustafa Kemal, Sofya’dan tanıdığı, orada kendisinden Almanca dersler aldığı Hildegrad Christianusʼa 6 Haziran 1915’te yazdığı mektupta, “beş günden beri albayım” der. Ayrıca mektubunu “M. Kemal Albay ve Mıntıka Kumandanı” imzasıyla gönderir. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 225; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 90.)
Mustafa Kemal, dostu Madam Corinneʼe 14 Haziran 1915ʼte gönderdiği kartta,
“ümit ederim ki… albaylığa terfi ettiğimi duydunuz” der. (Atatürk’ün Bütün
Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 227; Sadi Borak,
Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 78.)
[8] Hazırlayan: Em. Kur. Alb. Nusret Baycan, Atatürk’ün Nişan ve Madalyaları,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1986, sayfa 187.
Hikmet Bayur, Harp Tarihi Dairesiʼnin verdiği bilgilere dayanarak, Mustafa Kemal’in Gümüş İmtiyaz Madalyasını 1 Eylül 1915ʼte aldığını yazıyor. (Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri / Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1990, sayfa 359.)
Bu tarih yanlıştır, doğrusu: 30 Nisan 1915ʼtir.
Esat Paşa, Mustafa Kemal’e 30 Nisan 1915ʼte gönderdiği telgrafta, “çalışkan ve fedakarca hizmetlerinize bir mükafat olmak üzere yüce padişah hazretleri adına, yüksek kişiliğinize bir gümüş imtiyaz harp madalyası gönderildi” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 325.)
Mustafa Kemal, arkadaşları İbrahim, Fuat ve Salihʼe 22 Mayıs 1915ʼte gönderdiği mektupta, “Gümüş Muharebe İmtiyaz Madalyasından sonra Altın Liyakat Muharebe Madalyası da verdiler” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 219; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 36.)
Mustafa Kemal, Hildegrad Christianusʼa 6 Haziran 1915’te yazdığı mektupta, “zatışahaneleri (padişah) beni Gümüş ve Altın Harp Madalyaları ile taltif etti” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 225; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 90.)
Mustafa Kemal, Madam Corinneʼe 14 Haziran 1915’te gönderdiği kartta, “ümit ederim ki, Gümüş İmtiyaz, Altın Harp Liyakat Madalyalarıyla… dekore edildiğimi… duydunuz” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul,
2003, sayfa 227; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 78.)
Öte yandan Gümüş İmtiyaz Madalyasının 1 Eylül 1915ʼte resmi kayıtlara girmiş
olabileceği ihtimali de gözardı edilmemeli.
[9] Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk
Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2. baskı, Ankara, 2007, sayfa 47.
Hikmet Bayur, Mustafa Kemal’in Altın Liyakat Madalyasını 17 Ocak 1915ʼte; Celal Erikan, 13 Ocak 1916ʼda; Nusret Baycan ise 16 Ocak 1916ʼda aldığını yazıyor. (Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri / Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1990, sayfa 359; Celal Erikan, Komutan Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, Ankara, 1972, sayfa 870; Hazırlayan: Em. Kur. Alb. Nusret Baycan, Atatürk’ün Nişan ve Madalyaları, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1986, sayfa 187.)
Bu tarihlerin hepsi yanlıştır. Bu tarihin doğrusu: 17 Mayıs 1915ʼtir. Mustafa Kemal, “Arıburnu Muharebeleri Raporu”nda 17 Mayıs 1915 gününü anlatırken, Altın Liyakat Madalyasına şöyle değiniyor: “Kuzey Grubu Kumandanı Esat Paşa… akşama doğru karargâhıyla birlikte Kemalyeriʼni teşrif ederek emir ve kumandayı almışlar ve bu cephedeki başarılarımın bir iftihar nişanı ve Arıburnu Muharebeleri hatırası olmak üzere padişah adına olarak acizlerine bir altın liyakat muharebe
madalyası… vermişlerdir.”
Mustafa Kemal, devamında Esat Paşa’nın “Kolordu Emri”ni veriyor. Belgenin konumuzla ilgili bölümü şöyle: “Bütün kıtalara ve bu kıtaların başında bulunan 19. Tümen Kumandanı Mustafa Kemal Bey’e bilhassa teşekkürler ederek bütün kıtaların temsilcisi sıfatıyla kendisine Arıburnu Muharebeleri hatırası olmak üzere bir tane Altın Liyakat Muharebe Madalyası… Ordu Kumandanlığıʼnın müsaadesiyle padişah adına verilmiştir…” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 369.) Bu belge, Esat Paşa’nın anılarında da yer alıyor. (Esat Paşa’nın Yayınlanmamış Anıları, Cilt 5, sayfa 582’den aktaran; Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkaleʼnin Komutanları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2020, sayfa 378.)
Mustafa Kemal, İbrahim, Fuat ve Salihʼe 22 Mayıs 1915ʼte gönderdiği mektupta, “Gümüş Muharebe İmtiyaz Madalyasından sonra Altın Liyakat Muharebe Madalyası da verdiler” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı,
İstanbul, 2003, sayfa 219; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 36.)
Mustafa Kemal, Hildegrad Christianusʼa 6 Haziran 1915’te yazdığı mektupta, “zatışahaneleri (padişah) beni Gümüş ve Altın Harp Madalyaları ile taltif etti” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2003, sayfa 225; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 90.)
Mustafa Kemal, Madam Corinneʼe 14 Haziran 1915’te gönderdiği kartta, “ümit ederim ki, Gümüş İmtiyaz, Altın Harp Liyakat Madalyalarıyla… dekore edildiğimi… duydunuz” der. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 1, Kaynak Yayınları, 3. baskı, İstanbul,
2003, sayfa 227; Sadi Borak, Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1980, sayfa 78.)
Arşiv kayıtlarında Mustafa Kemalʼe Altın Liyakat Madalyasıʼnın veriliş tarihi 17 Ocak 1916 olarak gözüküyor. (Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkaleʼnin Komutanları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2020, sayfa 377; Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2. baskı, Ankara, 2007, sayfa 69.)
Tarihlerin farklı olmasının nedeni,
madalyanın Esat Paşa tarafından önerilmesi ile resmi kayıtlara geçmesi arasındaki fark olmalı.
[10] Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri / Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar,
Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1990, sayfa 359; Celal Erikan, Komutan Atatürk,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, Ankara, 1972, sayfa 870.
Nusret Baycan, Mustafa Kemal’in Harp Madalyasıʼnı 11 Mayıs 1918ʼde aldığını yazıyor. (Hazırlayan: Em. Kur. Alb. Nusret Baycan, Atatürk’ün Nişan ve Madalyaları,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1986, sayfa
187.)
Mustafa Kemal’in özlük dosyasında kendisine 15 Temmuz 1915ʼte Harp Madalyası verildiği kayıtlıdır. Mustafa Kemal, Bulgar Generali Petroffʼun eşi Sultane Petroffʼa yazdığı 14 Eylül 1915 tarihli mektupta, “sultanımız tarafından verilen Harp Madalyası, Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası, Muharebe Altın İmtiyaz Madalyası…” der. Mustafa Kemalʼin Harp Mecmuasıʼnın 1915 tarihli 2. sayısında yayınlanan fotoğrafında ve 1916, 1917ʼde çekilen bazı fotoğraflarında göğsünde Harp Madalyası olduğu görülüyor.
Resmi kayıtlarda, Mustafa Kemal’e 11 Mayıs 1918ʼde verildiği görülen Harp Madalyası,
aslında 15 Temmuz 1915ʼte verilir. Tarihlerdeki farkın nedeni, madalyanın
beratının hazırlanmasının gecikmiş olması olabilir. Nitekim Harp Madalyasının Enver
Paşa imzalı beratında Mustafa Kemal, “16. Kolordu Komutanı” olarak anılıyor. Oysa M.
Kemal, Mayıs 1918ʼde 2. Ordu Komutanıdır.
Öte yandan Sermet Atacanlı, “bununla birlikte, Atatürk’e savaşın sonlarına doğru ikinci bir Harp Madalyası verilmiş olması da ihtimal dışı tutulmamalıdır” der. (Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkaleʼnin Komutanları, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2020, sayfa 379, 380, 381.)
[11] Hazırlayan: Em. Kur. Alb. Nusret Baycan, Atatürk’ün Nişan ve Madalyaları,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1986, sayfa
187; Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkaleʼnin Komutanları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2020, sayfa 377; Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri / Doğumundan Samsun’a Çıkışına Kadar, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1990, sayfa 359; Celal Erikan, Komutan Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, Ankara, 1972, sayfa 870.
[12] Türk İstiklâl Harbi’ne Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların
Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı, 2. baskı, Ankara, 1989, sayfa 2.
[13] Askeri Yönüyle Atatürk, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı
Atatürk Serisi Yayınları, Ankara, 1981, sayfa 44, 148.
[14] Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi (04 Haziran 1915 – 09 Ocak 1916), V. Cilt, III. Kitap, Genelkurmay Personel Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2012, çizelge 3.
[15] Turgut Özakman, Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele / Yalanlar, Yanlışlar,
Yutturmacalar, Bilgi Yayınevi, 11. baskı, Ankara, 2018, sayfa 112.
[16] Yazan: Tuğg. C.F. Aspinall Oglander / Çev. Muharrem Fevzi, Yayına Hazırlayan:
Jeopolitik ve Stratejik Araştırma Grubu, “İngilizlerin Gelibolu Seferinin Resmi Tarihi
(XIX)”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 32, Ekim 1987, sayfa 50.
[17] Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı, 1. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. baskı,
Ankara, 1988, sayfa 38; Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri / Doğumundan
Samsun’a Çıkışına Kadar, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1990, sayfa 74; Celal Erikan, Komutan Atatürk, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, Ankara, 1972, sayfa 123; Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkaleʼnin Komutanları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2020, sayfa 5.
[18] Suphi Nuri İleri, Harb-i Umûmî’de Gördüklerim: Mağlûb Olurken, Vakit, 4 Teşrînîsânî 1340 (4 Kasım 1924), sayfa 3.
[19] Mehmet Asım Us, Vakit, “Gazi’nin Eseri”, 16 Teşrinievvel (Ekim) 1927, sayfa 1.
[20] Ali Suat Ürgüplü, Şeyhülislam Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. baskı, İstanbul, 2015, s. XXI.
[21] İvanoviç Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları 1922-1923, Çeviren: Hasan Âli Ediz, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2010, sayfa 143.
[22] “Reis-i Cumhûrumuzun Cenub Seyahatleri”, Babalık, 10 Mayıs 1926, sayfa 1.
[23] Refik Halit Karakayış, “Refik Halit’ten Telgraf”, Tan, 2 Haziran 1938, sayfa 1.
[24] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Yayınevi, İstanbul, 1980, sayfa 64.
[25] Kenneth Edwards, The Grey Diplomatists, 1938, sayfa 157.
[26] Rümeysa Aredba, Sultan Vahdeddin’in Son Günleri, Yayına Hazırlayan: Edadil Açba, Timaş Yayınları, İstanbul, 2012, sayfa 83.
[27] Güneri Cıvaoğlu, “Hanedanın Sesi”, Milliyet, 22 Eylül 2006.
Volkan Aksoy

Yorum bırakın